🦪 Ibni Sina Ingilizce Hayatı Kısaca

ibn-i sina sozleri. Kendinin ne olduğunu bilen insan, bazı kendini bilmezlerin, onun hakkında söylediklerinden etkilenmez. İbni sina insan sağlık ile ilgili sözler. Şifasız hastalık yoktur; irade eksikliğinden başka. Değersiz bitki yoktur; tanınmamasından başka. Tıb ilmi ki beyte sığdırılmıştır. İbniSina Biyografisi. İbn-i Sina’nın tam adı Ebu Ali el-Hüseyin ibni Abdullah ibn-i Sina el-Belhi’dir. Samanoğulları sarayı maliye kâtiplerinden ve saygın bir bilim adamı Abdullah Bin Sina'nın oğlu olan İbn-i Sina, Batı'da “Avicenna” adıyla tanınır. 980 yılında günümüz Özbekistanında yer alan Buhara İbniSina Kimdir Hayatı eserleri nelerdir. Tıp adamı, fizikçi, yazar, filozof ve bilim insanıdır. Batı kaynaklarında Avicenna olarak geçmektedir. İbni Sina, Eş-Şeyhu’r Reis ( Baş üstat) bir diğer lakabıdır. En önemli eseri El-Kanun F i’t Tıbb’dır. Sina'nın Filozofik sisteminde Ahlâk, H. Ziya Ülken, İbni Sina'nın Ruhiyatı, M..Ayni, İ.Sina'nın Tasavvuf, [iii] Burada seyahat insanın bütünüyle maddenin egemenliğinden kurtulması anlamına gelmektedir. [iv] Bu noktada İbni Sina ahlâkı metafizik ve tasavvufi bir nitelik kazanır. Fakat İbni Sina ahlâkın tasavvufî ahlâktan İbn-i Sina’nın Eserleri ve Hayatı. 09/12/2016 Bilim. Gerçek adı Ebu Ali Hüseyin, çağdaşları Şeyhü’l-reis öğrencileri Reis, Batı dünyasının ise Avicenna adıyla tanıdığı İbn-i Sina, her ne kadar hekim olarak şöhret yapmışsa da matematik, astronomi, fizik, kimya, jeoloji, felsefe, teoloji, şiir ve müzik onun İbni Haldun'un yaşamı çok iyi belgelenmiştir. Hayatı hakkındaki en önemli kaynak, kendi yazdığı otobiyografisi Et-Ta'rif adlı eserdir. Bu eserde hayatına ilişkin çeşitli dokümanlar ayrıntılı şekilde aktarılmıştır. Bununla birlikte otobiyografisi, özel hayatı ve ailesinin geçmişi hakkında çok az bilgi içerir. İbn-i Sina, yalnız Türk ve İslâm âlemine değil, bütün dünyanın ilim âlemine şeref vermiş bir Türk dâhisidir. Orta çağda Batılı devletler kültür hayatlarında karanlık bir dönemi yaşarken Doğu’da, Harezmî, Farabî, Birunî ve İbn-i Sina gibi büyük Türk bilim ve ilim insanlarının tesirleri altında ileri bir ilmî hayat yaşanıyordu. İşte bu bağlamda, unuttuğumuz ve ihmal ettiğimiz üstün değerlerden biri; şu bizim İbni Sina'dır. Ortaçağ dünyasında; Doğu'nun alimlerine ve düşünürlerine göre "eş-şeyhü'r-reis" (reislerin, hükümdarların şeyhi), Batı'nın bilim adamlarına ve düşünürlerine göre "filozofların prensi" yahut "Avicenna"dır İbn-i Sina'nın tüm önemli eserleri Latinceye çevrilmiştir. Ancak Batılılar, İbn-i Sina'yı daha çok tıp alanında bir otorite olarak gördükleri için kısaca "Kanun" olarak anılan "el-Kanun fi't Tıb" eserine özel ilgi gösterdiler. İbn-i Sina, Galen ve Hipokrat ile birlikte tıp otoritelerinden biri olarak kabul edilirdi. İbniSina, ilahiyattan ahlak ve siyasete kadar felsefenin o dönemdeki bütün disiplinlerini ele almış; ayrıca başta tıp olmak üzere, pozitif bilimlerde de söz sahibi olmuştur. Helenistik dönemde yeni Platoncu bir kimliğe büründürülmüş olan Aristotelesçiliği, felsefe yöntem ve ölçüleri içinde kalarak İslami bir Addeddate 2021-10-17 12:13:43 Identifier uc-risale-ibni-recep-el-hanbeli-14x21-cm-neda-yay-11208-jpg Scanner Internet Archive HTML5 Uploader 1.6.4 İbn-i Sina’nın yazdığı önemli eserler. 1) Kitabü’ş-Şifa: 11 ciltlik bir eser olup nerdeyse tüm bilim dalları hakkında yazılmıştır. 2) El Kanun fi’t Tıb: Bu kitap İbn-i Sina’nın deneyimlerinin yer aldığı sistematik bir ansiklopedidir. İbn-Sina’nın en ünlü kitaplarındandır.700 yıl boyunca Batı’da ders MkSq. Bu yazımızda İbni Sina ne yapmıştır kısaca olarak bilgi aktaracağız. İbni Sina miladi olarak 980 yılında Buhara’da doğmuştur. İlgi alanları Tıp, Fizik, Matematik, Astronomi’dir. Özellikle tıp alanında ufuk açıcı gelişmeler ortaya koymuş ve günümüzde hala devam eden tedavi yöntemlerini geliştirmiştir. 1037 yılında İran’da vefat etmiştir. İbni Sina tıp alanında, *Hastalıkları yaydığına inandığı küçük organizmalardan bahsetmiştir. *Cıva ile tedavi etme yöntemleri geliştirmiştir. *Soğuk ve sıcak su ile tedavi etme yöntemleri geliştirmiştir. *Buzla tedavi etme yöntemi geliştirmiştir. *Farmakolojinin temellerini atmıştır. *Teşhis ve tedavi süreçlerini oluşturmuştur. Bir doktor olarak botanik ile de ilgilenmiştir. İbni Sina Kanuni fi’t Tıp adında bir kitap yazmıştır. Bu kitap tıbbın kanunları olarak bilinen gerçekleri içermektedir. Matematik ve Astronomi alanında yaptığı çalışmalarla gözlem modelleri ortaya çıkmıştır. Türk – İslam filozofu ve hekimi. Asıl adı Ebu Ali el Hüseyin bin Abdullah İbn-i Sina’dır. Batı kaynakla­rında adı Avicenna/Avicenne olarak geçer. Buhara’nın Efşene Köyü’nde doğdu, Hemedan’da öldü. Ibni Sina’nın hayatı, öğrencisi Cür-cani’ye aktardığı bilgiler yüzünden, ayrıntılı olarak bilinmektedir. Babası Abdullah, Belh’lidir. Buhara’ya göçerek, Buhara’ ya bağlı Harmey-sen’de bir maliye işiyle görevlendi­rildi. Görevli ol­duğu kentin yakı­nında olan Ef­şene köyünden bir hanımla ev­lendi. İbni Sina ve erkek karde­şinin doğumun­dan sonra aile Buhara’ya göçtü. İbni Sina beş -altı yaşında Ku­ran eğitimi al­maya başladı. Kısa sürede bil­gisini arttırdı. Dö­nemin bilginlerin­den Ebu Abdul­lah en – Natili ve İsmail ez – Zahid’den mantık, mate­matik, gökbilim okudu. Sonra fizik ve tıpla ilgilendi. Hastalıkların ortaya çı­kış, yayılış ve tedavi yolları ve neden­lerini araştırdı. Bu konudaki yeteneği onu kısa sürede ünlendirdi. On altı yaşındayken yanında çalışan hekimler vardı, bir rastlantıyla, Farabi’nin Al İbana ve günümüze ulaşmayan kitabı et – Talim üs – Sani’yi okudu. Aristote­les’in fikirlerini Farabi’nin bu kitapları yoluyla özümledi. Buhara Sultanı Nuh İbn-i Mansur’ un hastalığına kesin bir tedavi bulamayan hekimlerin, 16-17 yaşındakiİbni Sina’yı da saraya çağırtması hem ününü arttırdı, hem de sarayın geniş kitaplığından yararlanma olanağı verdi. İbni Sina onsekiz yaşındayken Ebu’I Hüseyin El-Aruzi’nin isteğiyle”ilimleri toplayan” bir kitap yazdı el Hik-metü’l Aruzziyye. Bir başkası için de ilim kitaplarından yirmiciltlik el – Hasıl ve’l Mahsul’üşerh eden açık-layan bir kitap yazdı, önce babasının sonra da onu görevlendiren Sultan Nuh’ un ölümüyle Buhara’dan ayrıldı. Harizm’e gitti Harizm emirinin sarayında dönemin ünlü felsefecieri El Biruni, el Iraki, Ebül Hayr’la tanıştı. Ancak fel­sefe düşmanı kimi kişilerin etkisi altın­daki Gazneli Mahmud’un koğuşturma-sına uğramak korkusuyla Irak-ı Acem, Rey, Cürcan gibi şehirleri dolaşmaya başladı. Kimi zaman hekimlik kimi zaman siyasal danışmanlık yaptığı bu dönemde zaman zaman tutuklandı. Zaman zaman vezirlik gibi üst görev­ler verildi 1005 – 1024. El Cürcani gibi öğrenciler yetiştirdiği ve bir çok kitabını yazıp” bazılarını dikte ettirdiği bu kargaşa dönemi, hür düşünceli bir yönetici olan Alaüddevle’nin yanında görev alışıyla son buldu 1024. Kâ-kuyi hükümdarı Alaüddevle, Isfahan’ daki sarayında İbni Sina için rahat bir çalışma ortamı hazırladı. Çıktığı yol­culuk ve savaşlarda danışman olarak yanına aldı. Yaşadığı zor hayatın yıp­rattığı gövdesi, sürekli çektiği hastalık­ları savaş koşullarına dayanamayan İbni Sina bir savaş yürüyüşü sırasında 21 Haziran 1037’de öldü. Hayatını ya­zan el Kıfti, bu ölümde, hazırlanmasını istediği ilaçlara kasten değişik ölçüler­de maddeler katan hekim ve kölelerin rolü olduğunu söylerler. İbni Sina’nın sarası ve kulunç denen bir hastalığı olduğu yazılmıştır. İbni Sina, tıp, mantık, fizik, ruhbilim, felsefe konularında yapıtlar verdi. Ta­savvuf öyküleri yazdı. Yazdığı kitap­ların sayısının ikiyüzelliyi aştığı söyle­nirse de bu kitapların bir bölümünün onun olduğu kesinleşmemiştir. İbni Sina’nın metafiziği, Farabi’den kay­naklansa da İbni Sina’m “ilk neden ” malul-i evvel tezi, bir yeniliktir. Ay­rıca, Aristo mantığından etkilenmesine karşın, yeni düşünceler üreterek İslam mantığının temellerini atmıştır. Batılı araştırıcılar İbni Sina’nın doğa ve fel­sefe kuramlarının ağırlık noktasının ruhbilim psikoloji/ilmün-nefs oldu­ğunu söylerler. Gal i nostan ve kendin­den önceki İslam hekimlerinden de yararlanan İbni Sina kendi gözlemle­rinden de yola çıkarak, dengeli bes­lenme, hastalıklara göre beslenme yöntemleri geliştirmişti. Tıp konusun­daki Kanun adlı kitabı 12-16. Yüzyıllar boyunca Doğu ve Batı’nın bütün üni­versitelerinde temejjçitap olarak oku tuldü. Geliştirdiği anatomi yöntemi Rö­nesans döneminde 15. Yüzyıl eleşti­rilmeye başlandıysa da, tıptaki etkisi 17. Yüzyıl ortalarına kadar sürdü. Eski Yunanca yapıtları Arapça’ya çevirerek Latince’ye çevrilmelerine olanak sağlayan bilimadamlarından biri olan İbni Sina, bu yanıyla Avrupa Rönesansı’nın başlamasına yol açan­lardan sayılır. Anısına Hemedan’da 1937 ve Bağdat’ta 1952 anıt dikil­miştir. Başlıca Yapıtları Tıp konusunda; Kanun fi t Tıb Kısaca Kanun diye anılır/Hekimlik Yasası. Felsefi sis­temi ile ilgili Kitabüs Şifa Sağlık Kitabı, Kitab ün Necat Kurtuluş Ki­tabı, Kltabü’l işarat vel tembihat Belirtiler ve uyarılar kitabı, Daniş-namei Ala’i Alaüddevle’ye adanmış­tır. Ruhbilim Kitab ün nefs, Mantık, matematik ve din El hikmetül Maşrı-kıyye Doğu Bilimleri. İbni Sina, 980 yılında Özbekistan sınırları içerisinde yer alan Buhara yakınlarındaki Afşana köyünde dünyaya geldi. Zekası ile 10 yaşında Kuran-ı Kerim’i ezberlemiştir. 14 yaşında öğretmenlerinden daha iyi bilgilere sahipti. Bir çok alanda kendisini geliştirmiş ve çalışmalarına yön vermiştir. Hayatını ilim yoluna adamıştır. Tıp, felsefe, fizik, yazar ve bilim adamı olarak çalışmalarını sürdürmüştür. Orta Çağ Modern Biliminin kurucusu olarak bilinir. Tıp alanındaki çalışmaları 17. Asrın ortalarına kadar temel eser olarak okutulmuştur. Bilimci olmasının yanı sıra çalışmaları kendisinden sonraki bilim insanlarına rehberlik etmiştir. Eserleri yüzyıllar boyunca ilim yolunda kaynak olarak kullanıldı. Yaptığı çalışmalar sayesinde ilim insanlarına yol göstermiştir. Mekanikle ilgilenmiş, Aristoteles’in hareket anlayışını çeşitli şekillerde eleştirmiştir. Cismi hareket ettiren kuvvet ile cisim arasındaki temas ortadan kalktığında, cismin hareketini sürdürmesini sağlayan ortamın hava olduğunu ve havaya biri cisme direnç vererek hareket kazandırdığını eleştirmiştir. Tıp alanında yaptığı çalışmalarda hastalıklara sebep olan gözle görülmeyen mikroorganizmaları fark etmiştir. O dönemlerde mikroskop olmamasına rağmen iddialarını doğru şekilde öne sürmüştür. Ahlak ve siyaset alanında bilimle ilgilenmiştir. 1037 yılında mide rahatsızlığından dolayı vefat etmiştir. İbni Sina’nın buluşları şunlardır Hastalık yayan küçük organizmaları bulmuştur. Cıva ile hastalıkların tedavisini bulmuştur. Pastör’ün çalışmalarına ışık tutmuştur. İlaç üretiminde bilimin babası. Vücuttaki dış belirtilerden oyla çıkarak hastalıklara teşhis koyma. Fizik alanında çeşitli çalışmalar. Jeoloji ilminin babasıdır. Botanik ve zooloji alanında çalışmalar. Duyarlı gözlem alanında çalışmalar yapmıştır. Matematiksel terimlerin tarımlarını bulmuştur. Eserleri El-Kanun fi’t-Tıb Hekimlik Yasası, Kitabü’l-Necat Kurtuluş Kitabı, Risale fi-İlmü’l-Ahlak Ahlak Konusunda Kitapçık, İşarat ve’l-Tembihat Belirtiler ve Uyarılar, Kitabü’ş-Şifa Sağlık Kitabı. İslam filozofu. Aristotelesçi felsefe anlayışını İslam düşüncesine göre yorumlayarak, yaymaya çalışmış, görgücü-usçu bir yöntemin gelişmesine katkıda bulunmuş bir bilim adamıdır. Buhara yakınlarında Hormisen’de doğup, 21 Haziran 1037’de Hemedan’da ölmüştür. Gerçek adı Ebu’l-Ali el-Hüseyin B. Abdullah İbn Sina’dır. Babası, Belh’ten göçerek Buhara’ya yerleşmiş, Samanoğulları hükümdarlarından II. Nuh döneminde sarayla ilişki kurmuş, yüksek görevler almış olan Abdullah adlı birisidir. İbn Sina, önce babasından, sonra çağın önde gelen bilginlerinden Natilî ve İsmail Zahid’den mantık, matematik, gökbilim öğrenimi görmüştür. Bir süre tıpla ilgilenmiş, özellikle, hastalıkların ortaya çıkış ve yayılış nedenlerini araştırmış, sağıltımla uğraşmıştır. Bu alandaki başarısı nedeniyle, II. Nuh’un özel hekimi olarak görevlendirildi, onu sağlığa kavuşturunca, dönemin önde gelen tıp bilginlerinden biri olarak önem kazanmıştır. İbn Sina’nın felsefeye karşı ilgisi deney bilimleriyle başlamış, Aristoteles ve Yeni-Platoncu görüşleri incelemekle gelişmiştir. İslam ve Yunan filozoflarının görüşlerini yorumlayan ve eleştiren İbn Sina’nın ele aldığı sorunlar genellikle, Aristoteles ve Farabi’nin düşünceleriyle bağımlıdır. Bunlar da, bilgi, mantık, evren fizik, ruhbilim, metafizik, ahlak, tanrıbilim ve bilimlerin sınıflandırılmasıdır. Belli bir düşünce dizgesine göre yapılan bu düzenlemede her sorun bağımsız olarak ele alınıp çözümüne çalışılır. Bilgi sezgi ile kazanılan kesin ilkelere göre sonuçlama yoluyla sağlanır. Bu nedenle, bilginin gerçek kaynağı sezgidir. Bilginin oluşmasında deneyin de etkisi vardır, ancak bu etki usun genel geçerlik taşıyan kurallarına uygundur. Ona göre “bütün bilgi türleri usa uygun biçimlerden oluşur.” Bilginin kesinliği ve doğruluğu usun genel kurallarıyla olan uygunluğuna bağlıdır. Us kuralları, insanın anlığında doğuştan bulunan, değişmez ve genel geçerlik taşıyan ilkelerdir. Sonradan, duyularla kazanılan bilgi için de bu kurallara uygunluk geçerlidir. Deney verileri us ilkelerine göre, yeni bir işlemden geçirilerek biçimlenir, onların bundan öte bir önem ve anlamı yoktur. Çelişmezlik, özdeşlik ve öteki varlık ilkeleri, usta bulunur, deneyden gelmez. İbn Sina’ya göre varlık, tasarlamakla bağlantılıdır. Bütün düşünülenler vardır ve var olanlar tasarlanabilen düşünülür biçimlerdir makuller. Bu nedenle, düşünmekle var olmak özdeştir. Atomcu görüşün ileri sürdüğü nitelikte bir boşluk yoktur. Uzay ise, bir nesnenin kapladığı yerin iç yüzüdür. Varlık kavramı altında toplanan bütün nesnelerin değişmeyen, sınır ve niteliklerini koruyan belli bir yeri vardır. Devinme, bir nesnenin uzayda eyleme geçişidir. Mantık insanı gerçeklere ulaştırmaz, yalnız birtakım yanılmalardan korumaktadır. Düşünme yetisi gerçeği kavramak için mantıktan geçici bir araç olarak yararlanır. Düşünme eyleminin sağlıklı olması için mantık, ilkeler ve kurallar koyabilir, anlıkta bulunan ve bilinen bilgilerden yola çıkarak, bilinmeyenleri saptama olanağı sağlar. Bu özelliği nedeniyle, mantık, düşünmenin genel kurallarını bulan, düzenleyen, bu kurallar arasındaki gerekli bağlantıyı ve birliği kuran bir bilimdir. Mantık kuralları, genel geçerlik taşıyan ve değişmeyen kesin kurallardır. Mantığın kavramlar ve yargılar olmak üzere iki alanı vardır. Her bilimsel bilgi ya kavram ya da yargılara dayanır. Kavram, ilk bilgidir ve terim ya da terim yerine geçen bir nesneyle kazanılır. Yargı ise, tasımla kazanılır. Mantığın konusu incelenirken, tanım temel alınmalıdır. Tanımlar birbirlerine bağlandıklarında, kanıt ve çıkarıma varılır. Kavram, önce tekil bir algıdır sezgi. Yargı ise, iki tekil terim arasındaki ilişkidir. Kavramlar, açık ve kapalı belirleme olarak ikiye ayrılır. Varlığın, töz, nicelik, nitelik, ilişki, yer, zaman, durum, iyelik, etki, edilgi gibi on kategorisi vardır. İbn Sina mantığında en önemli yeri tanım tutmaktadır. Bir kavramı tanımlamak için, bu kavramın bireylerinden biri göz önüne alınmalıdır. Tikelin belirlenmesi tümelden kolaydır. Eksiksiz bir tanım yakın cins ile yapılmalıdır. En yetkin tanımsa, kavramın yakın cinsi ile türsel ayrımdan oluşur. Tanım ikiye ayrılır; Gerçek tanım ve sözcük tanımları… Önermeler, yüklemli ve koşullu olabilir. Yüklemli önerme, bir düşünce ötekine yüklendiği zaman ya onaylanır ya da yadsınır. Koşullu önermeler, bir ötekinin koşulu ya da sonucu olarak bağlanan terimlerde görülür. Önermeler varsayımlı, nitelik ve nicelikleri bakımından, tekil, belirsiz ve belirli olur. Tasım, bitişik ve ayrık olmak üzere ikiye ayrılır. Bitişik tasımların öncüleri anlam bakımından, sonuç önermesini içermektedir. Ayrık tasımlarda ise sonuç önermesi öncüllerde bulunabilir. Tümeller, bütün varlık türlerinin oluşumundan önce, Tanrı düşüncesinde, birer tanrısal kavram olarak vardır. Varlıkların oluş nedeni ve onlara biçim kazandıran tümellerdir. Tümeller Tanrı’da ussal olarak bulunan, nesnelerde ve bireylerde içkin olan, öteki de nesnelerin dışında ve anlıkla birlikte olan mantıksal tümel diye üçe ayrılır. Birinci türe giren tümel, metafiziği ilgilendirir. İbn Sina fiziği, metafiziğe giriş olarak düşünmektedir. Fiziğin konusu madde ve biçimden oluşan nesnelerdir. Biçim, maddeden önce yaratılmıştır. Maddeye bir töz özelliği kazandıran biçimdir. Maddeden sonra ilinek gelir. Biçimler maddeye, ilinekler ise, töze katılır. Doğal nesneler kendi öz ve nitelikleriyle bilinir. Bütün nitelikler de birinci nitelikler ve ikinci nitelikler olmak üzere ikiye ayrılır. Birinci nitelikler nesnelere bağlıdır, ikinciler ise, nesnelerden ayrı olarak varlığını sürdürür. İbn Sina’ya göre, nesnel evrende bulunan güç ve devinimin temelini ikinci nitelikler oluşturur. Nesneler, kendilerinde bulunan gizli güçle devinime geçerler. Bu güç ise, doğal güç, öznel güç, tinsel güç olmak üzere üç türlüdür. Doğal güç, nesnede doğal biçim ve yerlerle ilgili nitelikleri taşır. Çekim ve ağırlık bu türdendir. Öznel güç, nesneyi devingen ya da durağan duruma getirir. Bunda da, bilinçli ya da bilinçsiz olma özelliği bulunur. Tinsel güç, herhangi bir organın, aracın yardımı olmaksızın doğrudan doğruya bir istençle eylemde bulunmaktadır. Buna, gökkatlarının özleri adı da verilir. İbn Sina’nın geliştirdiği bu güç kuramının kaynağı Aristoteles ve Yeni-Platonculuk’tur. Ancak, o bu güçlerin sonsuz olduğu kanısında değildir. Ona göre, zaman ve devinim kavramları da birbirine bağlıdır, çünkü, devinimin bulunmadığı, algılanmadığı bir yerde zaman da yoktur. İbn Sina’nın felsefesinde, Aristotelesi’in geliştirdiği düşünce dizgesine uygun olarak, ruh kavramının önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Ona göre, biri bitkisel, öteki insanla ilgili olmak üzere, iki türlü ruh vardır. İnsan ruhu, gövdeye gereksinme duymadan, doğrudan doğruya kendini bilir, bu nedenle, tinsel bir tözdür. Gövdeyi devindiren, ona dirilik kazandıran bu tözün başka bir özelliği de, yetkin düşünme yeteneği anlık olmasıdır. Düşünme eylemi yaratan ruhtur, o gövdeyi gerektirmez, ancak gövde var olabilmek için tini gereksinir. İnsan ruhu gövde biçiminde değildir, usa uygun biçimleri kavramaya elverişli bir töz olduğundan, gövdesel yapıda yer alamaz. Gövde, bölünebilen öğelerden oluşmuş bir bütündür, oysa tin, bir birliktir, bölünmeye elverişli değildir, sürekli olarak özünü ve birliğini korur. Tin, bütün izlenimleri gövde aracılığıyla alır, anlık yoluyla kavramları, kavramlara dayanarak usa vurmayı oluşturur. Bu yüzden, gövdeyle dolaylı bir bağlantısı vardır. Ancak, bu bağlantı tin için bir oluş koşulu değildir. Canlı sorununa, gözleme dayalı bir ruhbilim anlayışıyla çözüm arayan İbn Sina’ya göre dirilik bir bileşimdir. Doğal organların, göksel güçler yardımıyla bileşmesinden canlılar ortaya çıkar. Bu olay da, belli aşamalara uygun olarak gerçekleşir. İlk ortaya çıkan canlı bitkidir. Bitkide tohumla üreme, beslenme ve büyüme güçleri vardır. İkinci aşamada ortaya çıkan hayvanda ise, kendi kendine devinme ve algı güçleri bulunur. Devinme gücünden isteme ve öfke doğar. Algı gücü de, iç ve dış algı olmak üzere ikiye ayrılır. İnsan özü doğal evrim sürecinde en üst düzeyde gerçekleşmiş bir oluşumdur, bu nedenle, öteki varlıklardan ayrılır. İnsanda dış algı duyumlarla, iç algı da , beynin ön boşluğunda bulunan ortak duyu ile sağlanır. Duyularla alınan izlenimler bu ortak duyu ile beyne gider. Beynin, ön boşluğunda sonunda, tasarlama yetisi bulunur. Bu yeti duyu izlenimlerini sağlamaya yarar. İnsan için en önemli olan düşünen öz yapıcı ve bilici güçlerle donatılmıştır. Yapıcı güç us gerekli ve özel eylemler için gövdeyi uyarır. Bilici güç ise, yapıcı gücü yönlendirir. Özdekten ayrılan tümel biçimlerin izlerini alır. Bu biçimler soyutsa onları kavrar, değilse soyutlayarak kavrar. İnsanda iyiyi kötüden, yararlıyı yararsızdan ayıran yapıcı güçtür, bu nedenle bu bir istenç niteliğindedir. Us konusunda İbn Sina ayrı bir düşünce ortaya atmıştır. Ona göre us beş türlüdür. Özdeksel us, bütün insanlarda ortak olup, kavramayı, bilmeyi sağlayan bir yetenektir. Bir yeti olarak işlek us, yalın, açık ve seçik olanı bilir, eyleme yöneliktir, durağan bir güç niteliğinde değildir. Eylemsel us, kazanılmış verileri kavrar ve ikinci aşamada bulunan ustan daha üstündür. Kazanılmış us, kendisine verilen ve düşünebilen nesneleri bilir. Aşama bakımından usun olgunluk basamağında bulunur. Bu aşamada usun kavrayabileceği konular kendi özünde de vardır. Kutsal us, usun en yüksek aşamasıdır. Bütün varlık türlerinin özünü, kaynağını, onları oluşturan gücü, başka bir aracıya gereksinme duymadan, bir bütünlük içinde kavramaktadır. İnsan, ayrıntıları duyularla algılar, tümelleri usla kavrar. Tümelleri kavrayan yetkin us, nesneleri anlama yeteneği olan etkin usa olanak sağlar. İnsan usunun algıladığı ayrıntılar, kendi varlıkları dolayısıyla değil, nedenleri yüzünden vardır. Us, bu kavranabilir nesneleri kazanabilmek için ilkin duyu verilerinden yararlanır. Sonra duyu verilerini usun genel kurallarına göre işlemden geçirir, yargıları ortaya koymada onları aşar. Yaratılış konusunda İbn Sina, varlığın sıralı düzeninde, “bir’den bir çıkar” ilkesine dayanır. İlk “bir”, zorunlu varlık, Tanrı’dır. O’nun varlığı yalnız kendisini gerektirir. Var olma, Tanrı’nın özünden gelen gerekimdir. İlk neden ilk gerçekliktir. Tanrı’dan ilk us ortaya çıkar. Çokluk bu usla başlar. Bundan da felek ve nefsin usları türer. Her ustan da, o usun özü ve cismi oluşur. Us cismi aracısız olarak devindiremeyeceği için, uslar sırasının sonunda etkin us, akıl bulunur. Ondan da dünya ile ilgili nesnelerin maddesi, cisimlerin biçimleri ve insan özleri doğar. Etkin us, tümünün yöneticisidir. Yaratılış önsüzdür ve yeri de maddedir. Madde, soyut ve tüm varlığın öncesiz olanı, nefsin eylem alanı, sınırı ve tüm parçaların kaynağıdır. İlk us, kendisini ve zorunlu varlığı bilir. Buradan ikilik doğar. İlk us kendinde olanaklı, ilk varlık için ise zorunludur. Her tikel feleğin ilk kımıldatıcısı vardır. İlk kımıldatıcıları eyleme sokan tinsel varlıklardır. Her feleğin de iyiliğini düşünen kımıldatıcı bir nefsi vardır. Nefsin eylemi, etkin usa ulaşır. Evrenin varlığı, zorunlu olan, Tanrı’yı gerektirir. Başka bir varlığın etkisiyle var olan evren sonsuz olamaz. Devinme, nesnenin özünde saklı güçten doğar. Her nesnenin özünde devindirici bir güç vardır. Nesne kendini kendinin etkin öznesi değildir. Bu güç, nesneye biçim de kazandırmaktadır. İbn Sina metafiziği genelde Aristoteles metafiziği ile Yeni-Platonculuk ve Kelam’ın bireşimidir. Konusu, ilkler ilki, tüm oluşların, yaratışların, varlık bütününün kaynağı olan Tanrı’dır. Tanrı, bütünlüğü nedeniyle nesnelerde, olay ve eylemlerde görünüş alanına çıkar. Varlık vardır, yok olamaz. Varlık üç bölüme ayrılmaktadır 1- Olanaklı varlık, nesnelerle ilgili değişimin, oluş ve bozulmanın egemen olduğu varlıktır. Bu varlık ortamında görülen ne varsa belli bir süre içinde başlar ve biter. 2- Kendiliğinden olanaklı varlık. Olanaklı olmasına karşın, ilk nedenle ilişkilerinden dolayı zorunluluk kazanır. Tümellerin, yasaların bulunduğu evren. Gökkürelerin usları böyledir. 3- Kendiliğinden zorunlu varlık, ilk neden ya da Tanrı’dır. Değişmez ve çoğalmaz. Çokluklar ondadır. Tanrısal zorunluluk illkesi tüm yaratılanların da temel ilkesidir. İbn Sina’nın benimsediği tanrıbilim dört ana konuyu içerir; Evren, ötedünya, ahiret, peygamberlik, Tanrı. Evren yaratılmıştır. Yaratıcı ve varedici Tanrı’dır. O Kelamcılar’ın dediği gibi özgün yapıcı değildir, zorunludur. İlk neden önsüz ve sonsuzdur. Evrenin yaratılması, Tanrı’nın daha önceden varoluşunu gerektirir. Evrenin bütününde yer alan gök katları tanrısal evrenin varlıklarıdır, bunların özleri meleklerdir. Madde dünyasında oluş ve bozulma vardır. Onların tanrısal niteliği yoktur. Bu yaratma olayı da bir fışkırmadır. Ölüm, tinin gövdeden ayrılmasıdır. Gövdelerden ayrılan tinlerin geldikleri kaynakta toplanmaları insanda ötedünya kavramını oluşturur. Ruh, tinsel bir tözdür, ölümsüzdür. Gövdeye egemendir. Ruh gövdeye girmeden önce etkin usta vardı. İnsana bireyselliğini kazandıran odur. Gövdenin yok olması, ruhun varlığını etkilemez. Dirilme tinseldir. İnsanları yaratan Tanrı, onlara verdiği özgür istençle iyi ile kötüyü seçme olanağı sağladı. İstenç özgürlüğü, usla utku arasındaki çatışmadan ve ilkinin üstünlüğünden doğar. İnsan elinden çıkan bütün bağımsız eylemler tanrısal kayra ile gerçekleşir. Özgür istenç tüm insanlarda vardır. Peygamberler de bu bakımdan birer insandır. Ancak, onlarda insanların en yüceleri olan bilginlerde, bilgilerde olduğu gibi bir seziş vardır. Bu üstün seziş gücü, kavrayış yeteneği peygamberlerin etkin us ile buluşmalarını, gerçekleri kavramalarını sağlar. Bu üstün güç ve kavrayış vahy adını alır. Üstün anlayış gücü taşıyan melekler, vahyi peygamberlere ulaştırırlar. Tanrı, özü gereği bilicidir. Kendi özünü bilmesi yaratmayı gerekli kılar. İbn Sina İslam dinine ve Kuran’a dayanarak bilmeyi yaratma olarak niteler. Yaratma eylemi Tanrı’nın kendi özüne karşı duyduğu sevgiden dolayıdır. Tanrı tümelleri bilir. Tikellerle ilgili bilgisi de, tümel nedensellikleri bilmesindendir. Madde ve biçimin ilişkileri üzerinde bilimleri iç bölümde ele alırlar 1- Maddeden ayrılmamış biçimlerin bilimi Doğa bilimleri ya da aşağı bilimler. 2- Maddesinden iyice ayrı biçimlerin bilimi Metafizik, mantık gibi yüksek bilimler. 3- Maddesinden ancak zihinde ayrılabilen, kimi yerde ayrı kimi yerde bir olan biçimlerin bilimi Matematik, geometri, orta bilimler. Zihin bu biçimleri doğru olarak maddesinden soyutlar. Felsefe ise, kuramsal ve pratik diye ikiye ayrılır. Kuramsal olan, bilmek yeteneğiyle elde edilen bilgileri kapsar. Doğa felsefesi, matematik felsefesi ve metafizik gibi pratik felsefe, bilmek ve eylemde bulunmak üzere elde edilen bilgilere dayanmaktadır. İbn Sina, gerek Doğu gerekse Batı filozoflarını etkiledi. Gazali, özellikle, ruh anlayışında ondan etkilendi. İbn Sina’nın deneyci yanı, Gazali’yi kuşkuculuk’a götürdü. Yapıtları Latince’ye çevrildi, ünü yayıldı. Tanrıbilimci filozof Albertus Magnus, tin ve us ile güçleri konusunda İbn Sina’dan yararlandı. YAPITLAR başlıca el-Kanun fi’t-Tıb, 1593, “Hekimlik Yasası”; Kitabü’l-Necat, 1593, “Kurtuluş Kitabı”; Risale fi-İlmü’l-Ahlak, 1880, “Ahlak Konusunda Kitapçık”; İşarat ve’l-Tembihat, 1892, “Belirtiler ve Uyarılar”; Kitabü’ş-Şifa, 1927, “Sağlık Kitabı”. ibni sina, ibni sina kimdir, inşaat, usta, sina, ibni Kaynak Kısaca - Özetle İbni Sina Kimdir? "BÜYÜK Türk bilginidir. İbni Sina hayatına baktığımızda Ailesi Belh'ten gelerek Buhara'ya yerleşmişti. İbni Sina, babası Abdullah, mâliyeye ait bir görevle Afşan'dayken, orada doğ du. Olağanüstü bir zekâ sahibi olduğu için, daha 10 yaşındayken Kur'ânı Kerim'i ezberledi, 18 yaşında çağının bütün ilim lerini öğrendi, 57 yaşındayken Hemedan'da öldüğü zaman 150'den fazla eser bıraktı. En ünlüleri şunlardır Eş-Şifa», EnNecût Kurtuluş», El-Kanun Fi-l-Tıb Hekimlik»." 19714 Kısaca İbni Sina kimdir? Hayatı ve Eserleri İbni Sina ve Hayatı ve Eserleri Kitapları "ibni Sina hayatı, daha çocukluğunda, çevresini hayretlere düşüren bir zekâ ve hafıza örneği göstermiştir. Küçük yaşta çağının bütün ilimlerini öğrenmişti. Gündüz ve gece okumakla vakit geçirir, mum ışığında saatlerce, çoğu zaman sabahlara kadar çalışırdı. Pek az uyurdu. Kafası öylesine doluydu ki, uyanıkken çözemediği bir takım meseleleri uykusunda çözer ve uyandığı zaman cevaplandırılmış bulurdu. Devrinin büyük bilginleri gibi o da, her alanda okumuş, öğrenmişti." 19714 "Bir keresinde, Aristo metafiziğini inceliyordu. Defalarca okuduğu halde bir türlü esasını kavrayamamıştı. Buhara çarşısında gezerken yaymacıda bir kitap gördü. Mezat tellâlı, bunu satın almasını, bu sayede birçok meseleyi kolayca halledebileceğini söyledi. Bir mezat tellâlının bildiği kitabı bilememek, ibni Sina’ya Çok güç geldi. Onun okuma huyunu herkes öğrendiği için, bilhassa kitap satıcıları kendisini tanıyorlardı. ibni Sina, kendisine tavsiye edilen Fârabi'nin Aristo'ya ait şerhini satın aldı. Bir defa okumakla, o çözemediği noktaların büyük bir açıklığa kavuştuğunu gördü Şükür sana Yârabbi» diye secdeye kapandı ve Fârabî'nin yolunda fukaralara sadaka dağıttı. Oysa, İbni Sînâ doğduğu zaman Fârabî otuz yaşındaydı ve bu olay geçtiği sırada da hayattaydı." 19714 ibni Sina’nın hayatı hayret verici bir özelliğe sahiptir. " İbni Sina, Sâmân devleti hükümdarı tarafından, Buhârâ'daki devlet kitaplığı memurluğuna tayin edilmişti. Bu sayede pek çok eseri elinin altında bulduğu için vaktini kitap okumak ve yazmakla geçirdi. Hükümdar öldüğü zaman o, henüz yirmi yaşındaydı ve Buhârâ'dan ayrılarak Harzem'e gitti. El-Bîrûni gibi büyük bir şöhret ve değerin, onun çalışkanlığına, bilgisine değer vermesi, kendisini yanına kabul etmesi, beraber çalışması, hakkında kıskançlığa yol açtı. Bu yüzden takibata bile uğradı. Harzem'de barınamayarak yeniden yollara düştü. Şehirden şehre dolaşa dolaşa nihayet Hemedan'a kadar geldi ve orada karar kıldı." 19714 "İbni Sina, çoğu fizik, astronomi ve felsefeyle ilgili olarak yüzden çok eser yazmıştı. Farsça olan birkaçı dışında bunların hepsi Arapça'dır. Çünkü o devirde ilim eserlerini Kur'an diliyle yazmak âdetti. Arapça'ya bu bakımdan değer verilirdi. Bilhassa tıp ilmine dair araştırmaları son derece orijinal ve doğrudur. Bu yüzden doğu ve batı hekimliğine kelimenin tam anlamıyle, 600 yıl, hükmetmiştir. Kendisinden sonra yetişen Gazâli, Fârabî'yi ondan öğrenmiştir. Düşünce ve anlayış bakımından İbni Sina, Fârabî ile İmam Gazâli arasında bir köprü vazifesi görür. Yunan felsefesini İslâm ilmi olan Kelâm ile, yâni Tanrı bilgisiyle bağdaştırmağa uğraşmıştır. Eğer o gelmeseydi, Fârabî'nin kurduğu temel Gazâli'nin yorumuyle gelişemeyecek, arada büyük bir boşluk hasıl olacaktı." 19714 " İbni Sina Eserleri batı dillerine Lâtince yoluyle çevrilerek Avicenna diye şöhrete ulaşan İbni Sînâ, yanlış olarak bir süre Avrupa'da İranlı hekim ve filozof olarak tanınmıştır. Bunun da sebebi, İbni Sina eserlerini Türkçe yazmamış olmasındandır... Bununla beraber, batılılarda kendisini Hâkim-i Tıb, yani hekimlerin piri ve hükümdarı olarak kabul etmişlerdir. 16 yaşındayken pratik hekimliğe başlayan İbni Sînâ, resmî saray doktorluğu da yapmıştır. Ama şöhreti her ne kadar tıp ilmiyle ilgiliyse de asıl kişiliği, Ortaçağ'da uzun süre tartışma konusu olan Tanrı varlığının mutlak bir zorunluluk olduğu konusundaki Kelâm meselelerine getirdiği kesin çözüm yolundan ileri gelmektedir." 19714 "Matematik, astronomi, geometri alanlarında geniş araştırmaları vardır. İnsan bilgisinin Tanrı'yı ve kâinatı mutlak şekilde anlamağa elverişli olmadığını söylerken, aklın varlığını kabul eder, insandan bağımsız bir ruhun varoluşu, İbni Sina’ya göre Tanrı'dan yansıyan bir delildir." 19714 "İbni Sina, tıp araştırmaları yaparken bazı hastalıkların bulaşmasında göze görünmeyen birtakım yaratıkların etkisi olduğunu, yani mikropların varlığını sezmiş ve bu bilinmeyen mahlûklardan İbni Sina eserlerinde sık sık bahsetmiştir. Mikroskopun henüz bilinmediği bir devirde böyle bir yargıya varmak çok ilginçtir." 19714 "İbni Sina’yı kâfir saymak ve küfründen dolayı cezaya çarptırmak isteyenler de vardı. Onun şarap içtiğini ileri sürerek sövüp sayanlar da çoktu. Bu it­ hamlardan üzülen İbni Sînâ. güzel bir şiirle düşmanlarına meydan okumuş ve kendini hoş bir şekilde müdafaa etmiştir." 19714 Netice itibariyle İbni sina’nın hayatından kısaca bahsettik. İbni sinanın kim olduğunu eserlerinin neler olduğunu anlattık. Kaynakça 100 Ünlü Türk, Hürriyet Yayınları, 1971

ibni sina ingilizce hayatı kısaca